İnançlı İşlem Cevap Dilekçesi
………………………………………………………………. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
DOSYA NO : …………………
CEVAP VEREN DAVALI : …………………………………
VEKİLİ : Av. MELEK ACU-UETS-Adres antette
DAVACILAR :
1.-……………………………
2.-.…………………………..
3.- ………………………….
VEKİLİ : Av. Melek Acu LL.M.
DAVA : İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptal ve Tescil , Tazminat Davası
KONU : Cevap Dilekçesinin sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR :
Davacılar tarafından açılan davayı kabul etmek mümkün olmadığından süresi içerisinde cevap dilekçemizi sunuyor ve aşağıda açıkladığımız nedenlerle davanın reddini talep ediyoruz.
Dava inançlı işlem nedeniyle açılmış bir davadır. İnançlı işlemler mevzuatımızda düzenlenmediği için zamanaşımı konusunda genel zamanaşımı süresine tabidir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun verdiği emsal bir çok kararında İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Eski Borçlar Kanunu’nun 125. Maddesi ve Yeni Borçlar Kanunu 146. maddesihükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi 10 yıl olarak kabul edilmektedir. Bu nedenletaşınmazı davalımüvekkilin kendi birikimiilealdığı 1994 yılından itibaren 30 yıllık bir zaman geçmesinden sonra bu davanın açılmış olması nedeniyle zamanaşımı itirazında bulunuyor ve davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddini talep ediyoruz.
Dava için belirlenen harca esas değer çok az gösterilmiştir. Dava konusu taşınmazların değeri az gösterilmiş ve ortalama değerden bile alınmış olsa her bir taşınmazın yaklaşık değeri 4.000.000 TL den kabul edildiğindetümtaşınmazlar için toplam 20.000.000 TL değerinde olup en azından bu değer üzerinden harcın tamamlanması gerekmekte bu nedenle keşif yapılıp gerçek değer belirlenerek bu hususta mahkemece eksik harcın tamamlattırılmasını talep ediyoruz.
Davacı vekilinin sunmuş olduğu dava dilekçesinde belirtilen iddiaları kabul etmiyoruz.
Müvekkil olan davalı 1970 yıllardaİstanbul’a gelip saya (ayakkabıcılık) mesleği ile çalışmayabaşlamıştır. Önceleri birinin yanında çalışmış işi öğrenmek için çıraklık yapmıştır, Bir arkadaşı ile aynı iş yerinde çalışmışlardır. Davacılardan ise önce 1978 yıllarında ……. ve daha sonra da………… 1980 yıllarında gelmiş ve davalı olan abileri ile birlikteişçi olarak haftalık alarak çalışmışlardır.Davacı…….. ise 1990 yıllarında gelmiştir. Daha sonra damüvekkil kendi adına ,kendi çabasıylabu iş ile ilgili işyeri açmış ,makinalar almış ve çalışmaya başlamıştır. Davalıların tümü evlenip kendi evlerine geçene kadar hep davalı abinin evinde kalmışlar bütün bakım, yeme içme ve iaşeye ilişkingiderleri abileri davalı tarafından karşılanmış ancak davacılar kendi kazandıklarını kendi adlarına tasarruf etmişlerdir. Bu olayların en büyük şahidi davalının eşi olup bir anne gibi davalılarabakıp gözetmiştir. Bu hususta gerekirse dinlenmesini talep ediyoruz.
Bu dönemde aynı iş yerinde çalıştıkları için bazen ortak işler almışlar ancak ortak yaptıkları işleri bitince parayı paylaşmışlardır. Onun haricinde davacılar ve davalı kendi nam ve hesaplarına çalışmış ve her biri kendine ayrı iş almışlardır. Mesela biri saya( ayakkabı ) işi alıp yaparken diğeri kemer işi alıp yapmıştır ve bedelini de herkeskendisi almıştır. Sadece işyeri için yapılan elektrik, su, kira ve benzeri giderler yaptıkları işlere göre hisselerine göre paylaşıp ödemişlerdir. En son 1993 yılında müvekkil davalı iş yerini kendi adına olan kaydı kaldırmış ve muhasebeci tarafından işyeri terk belgesi düzenlenerek kendi kurduğu dükkanı ve makinaları kardeşlerine bırakarak daha çok makina tamiri veya yine bu işlerle ilgli piyasadan bulduğu işleri yapmıştır. 2010 yılında emekli olana kadar bu şekilde çalışmıştır.( Ek işyeri terk belgesi )
Davalı müvekkildava konusu olan ……..ili ……..ilçesi……. Mahallesi ….. ada …….. parselde bulunanarsayı tamamen kendi birikimi ve tasarrufu ile 1994 tarihinde iş yerini kardeşlerine bıraktıktan sonra tapu malikinden tapu memuru önünde resmi senet ilesatın almıştır. Bu konuda, önceki tapu malikinin gerekirse şahit olarak dinlenmesini talep ediyoruz. Müvekkil olan davalı İstanbul’a geldiği tarihten beri hep kirada oturmuş ve kira bedellerini de kendisi ödemiştir. Buna ilişkin dekontları mahkemenize ibraz edeceğiz. Taki 2015 yılında, davaya konu taşınmaz kat karşılığı yapılan inşaatta, evin teslim edilmesinden sonra 2016 veya 2017 yıllarında davalı müvekkil kiradan çıkıp kendi evine geçmiştir.
Davacılar isekendi yaptıkları işlerden, iş yerinden elde ettikleri kazançlarından dolayıkendi evlerini alıp kiradan kurtulmuşlardır. Davacılar da iş yerinde çalışırken yaptıkları işlerden dolayı kendi adlarına evler almışlardır. …………ili …….ilçesi ……. mahallesi ….. ada ……… parselde bulunan taşınmazda…………… kendi veya eşi adınadaire satın almış ve bu evde oturmaktadır. ………….ili ……….ilçesi ………mahallesi ………. parsel üzerinde bulunan taşınmazda kendi veya eşi adına …………………. dairesatın almış ve bu evde oturmaktadır. ……….ili …………ilçesi ………mahallesi…….. parsel üzerinde bulunan taşınmazda kendi veya eşi adına ………….. daire satın almış ve bu evde oturmaktadır. Yani davacılar iş yerinden elde ettikleribirikim veya tasarrufları ile evler, daireler, arabalar satın almışlardır. Davalı da kendi birikim ve tasarrufu iledavaya konu arsayı satın almıştır. Davaya konusu yer hiçbir zaman davacıların iddia ettiği gibi ortak alınmış yada beraber ilerde oturmak amacıyla alınmış bir yer değildir. Herkesin kendi adına yaptığı birikim ve tasarruflar ile aldığı taşınmazlar vardır. Hatta müvekkil kirada oturmaya devam ederken davacılar ara ara davaya konu bu taşınmazı satmasını ve kendine daire yada ev alıp kiradan kurtulması şeklinde tavsiyelerde de bulunmuşlardır. Ancak müvekkil kendisi adına aldığı bu arsayı satmamış ve kirada oturmaya devam etmiştir. Ne zaman ki bu arsa değerlenmiş o zaman davacılar da bu taşınmazda hakları olmadığı halde hak talep etmişlerdir. Zira davalının taşınmazı satın aldığı tarihte; davacılar da ev aldıkları yerden ev yerine davalının aldığı arsa vasfındaki taşınmazdan benzer şekilde bir
kaç dönüm arsa alacakken, almayıp bunun yerine ev almayı tercih etmişlerdir. Dolaysıyla kendi tercihleri ve kazançları ile ev almışlar müvekkil ise arsa almış ve kirada oturmuştur kiralarını da kendisi ödemiştir. Buna ilişkin bir çok dekont ibraz edebiliriz. Bu nedenle kendi yaptıkları yatırımların daha az değerlenmesi ve müvekkil davalının yaptığı yatırımın biraz daha fazla değerlenmesi nedeniyle müvekkilden hak talep edilmesinin hiçbir yasal veya hukuki bir dayanağı yoktur.
Ayrıca ……….ili ………ilçesinde ….. ada ….. parselde bulunan ve bir dönem çalıştıkları işyerini 1996 yılında……………………. birlikte eşit hisselerde ortak olaraksatın almışlardır. Daha sonra bu taşınmaz kentsel dönüşüme girdiği için …………. satılmış ve buradan alınan bedelden davalı…………… hissesine düşen bedeli, davacı………………. almış ve halen müvekkile vermemiştir. Şayet davaya konu taşınmaz da ortakolarak alınmış olsaydı veya bu amaçla alınmış olsaydı en azından davacılardan biri ile hisseli olarak alınırdı. Ancak böyle bir durum olmadığı , davalı tamamen kendi nam ve hesabına , kendi birikimve tasarrufu ile aldığı aşikardır.
Yine tarafların …………ili …….. ilçesindeköyde bulunan baba evini birlikte kendi malvarlıklarını koyarakortak olarak tadilat yapıp üzerine kat atarakyapmışlar, bu evde taraflar ortak olarak bulunmaktadır. Şayet davaya konu taşınmazda ortak amaç ile yapılmış olsaydı birlikte hareket edilir ve ortak olarak alınırdı. Fakat taşınmazın bulunması, satın alınması sürecini kendi malvarlığı ve yatırımı ile davalı ………yaptığından kendi başına hareket edip taşınmazı satın almıştır. Bu konuda taşınmazı satan kişinin gerekirse tanık sıfatıyla dinlenmesini talep ediyoruz.
Açılan dava inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal tescil ve tazminat talebi olup, Tapulu taşınmazlara ilişkin inançlı işlemin unsurları olan inanç/güven anlaşmasının tapu sicil müdürü önünde resmi şekilde yapılması gerekir. Zira TMK m.706/1 hükmüne göre, Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerliliği, ancak resmi şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır. Bu nedenle tapulu taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran devrin hukuki sebebi olan inanç sözleşmelerinin de resmi şekilde düzenlenmesi gerekir. Ancak davacılarca böyle bir iddia ve delil sunulmamıştır, dolaysıyla davanınred edilmesi gerekmektedir.
İnanç sözleşmeleri için hukuk sistemimizdeki uygulama , 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille ispatlanabilir.Yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzasını taşıyan bir belge olmalıdır.Bu nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun mevcut olduğuna işaret edecek örneğin, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla beraber inanılanının parafını taşıyan belge, parmak izli veya mühürlü senetler gibi yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesinde, ancak o takdirde tanıkdahil diğer delillerle bu durum ispatlanabilir. Ancak davacılar böyle bir belge veya senet yada delil başlangıcı olabilecek bir belge sunamamışlardır. Dolaysıyla tanık dinlenemeyeceğinden dolayı da davanın reddi gerekmektedir.
Bu halde, ortada bir belge varsa ki böyle bir belge sunulmamıştır böyle birbelgenin; Hukuki değeri,
Aynı zamanda inançlı işlemin belgesi niteliğini taşıyıp taşımadığı,
Yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağın duraksamaya yer bırakmayacak şekilde kesin olarakbelirlenmelidir. Şayet böyle bir belge sunulamadığı takdirde tanık
dinlenemeyeceği için, tanık ile de ispatı mümkün olmadığından davanın reddi gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.07.2010 tarih ve 2010/14-394 E. 2010/395 K. sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır. Görüleceği üzere tapulu bir taşınmazın inançlı işlemle temlikinde, inançlı işlemin yazılı biçimde yapılması gerekliolup, yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğu 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gereğidir. Ancak inançlı işlemin yazılı delilini oluşturan inanç sözleşmesinin varlığını, inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen tarafın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1. maddesindeki genel hükümler uyarınca ispat etmesi gerekmektedir. Dolaysıyla senete karşı (satış aktine karşı) senetleispat zorunluluğu olması ve davacıların böyle bir senet sunamamaları nedeniyle davanın reddine, Yine davacılar tarafından delil başlangıcı sayılabilecek hiçbir delil sunamadıklarından tanık dinlenemeyeceği ve tanık ilede ispat edilemeceğinden davanın reddini talep ediyoruz.
Her ne kadar davacılar vekili dava dilekçesinde bahsettikleri ve daha sonra davacılardan ………… tarafındanses kayıtları olduğuna ilişkin flash belleği mahkemeye ibraz etmiş ise de; kayıtlarda ne olduğu tarafımızca da bilinmediğindenbu kayıtları kabul etmek mümkün değildir. Zira hukuka aykırı olarak gizli/izinsiz bir şekilde alınan ses, fotoğraf veya video kayıtları, belli usullere riayet edilerek hukuka uygun bir şekilde elde edildikleri takdirde, ancak özel hukuk davalarında ve ceza yargılamalarında delil değerine sahiptir. Sistematik ve planlı bir şekilde delil üretmek amacıyla gizlice/habersizce kaydedilen, bu nedenle hukuka aykırı bir şekilde eldeedilen ses, görüntü veya video kayıtları bir vakıanın ispatı için hukuk veya ceza mahkemelerinde delil olarak aslakullanılamaz.
Davacılar tarafından,delil elde edebilmek için hukuka aykırı olarak, dava açılmadan önce veya açıldıktan sonra davacılar ve avukatları ile birliktemüvekkilin babasını da yanlarına alarak kalabalık bir grup olarak müvekkil ile görüşmeye gelip PLANLI BİR ŞEKİLDEmüvekkili konuşturmaya çalışıp ses ve görüntü kaydı alaraksuç işlemişlerdir. Delil elde etme amacıyla izinsiz bir şekilde alınan ses ve görüntü kayıtlarının sadece bir suçun meydana gelmesi anında o anda alınıyorsahukuka uygun olacağı aksi takdirde suç olduğu bilinmektedir. Ancak somut olayda böyle bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Ses ve görüntü kayıtları davacılar tarafından PLANLI BİR ŞEKİLDE , İZİNSİZCE ve HABERSİZCE güya delil oluşturabilmek adına HUKUKA AYKIRI şekilde alınmıştır.
Hukuk sistemimizde hukuka aykırı elde edilen deliller asla delil olarak değerlendirmez ve hükme esas alınamaz , delil değeri yoktur. Dolaysıyla hukuka aykırı olarak elde edilen ses kayıtları delil olarak veya delil başlangıcı olarak değerlendirilemez bu nedenle tanık dinlenmesine rızamız ve muvafakatimizkesinlikle bulunmamaktadır.
Özel hukuk uyuşmazlıkları hakkında mahkeme tarafından karar verilirken hukuka aykırı deliller bir vakıanın ispatında dikkate alınmaz (HMK m.189/2).Özellikle belirtelim ki, hukuka aykırı elde edilen gizli ses, fotoğraf veya video kaydı çoğu zaman suç teşkil eder. Bu kayıtları hukuka aykırı elde eden kişiler, 5237 sayılı TCK’nın “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenen normlardan birini ihlal edebilir. Bu nedenle davacılar ile ses ve görüntü alan her kim isehakkında ……….. Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. ( EK suç duyurusu dilekçesi)
Müvekkilin Arabuluculuk görüşmesine katılmamasına gelince; Davacılar avukatları ile
birliktebirkaç kez müvekkilden görüşme talep etmiş ancak müvekkil kabul etmemiştir. Daha sonradavacılar yanlarındaavukatları olduğu haldebirkaç kez müvekkili rahatsız eder boyutta gelip görüşmüşler ve hatta sonradan dosyaya sunulan flash bellekten de ses ve görüntü kaydının alındığını müvekkil öğrenmiş bulunmaktadır. Arabulucu tarafından aranması ve mesaj atılmasını müvekkil yine böyle bir durum olduğunu düşünmüş ve davacıların avukatı tarafından arandığını bu nedenle görüşmelere ilişkin gelen kayıtlara bakmadığını beyan etmiştir. Yine gönderilen davetiye müvekkile usulüne uyguntebliğ edilmemiş posta memuru davalı ……….. komşusu olan …….. bırakmış ancak komşusu müvekkil davalıya bu tebliğden hiç bahs etmemiştir. Arabulucuk görüşmelerinden sonra davetiyeden haberdar olmuştur. Bu husustabu kişinin ………… tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz. En son Arabuluculuk görüşmesi için arandığında ise; babasının hasta olduğunu söylenmesi nedeniyle davalı …………. apar topar babasının yanına gitmiş ve babası ile ilgilenirken bu sırada arabulucu avukat tarafından aranmıştır. Müvekkil arabululucuyakendisinin ………..ilindeolduğunu ve şu anda gelemeyeceğini beyan etmiştir. Bu nedenle arabuluculuk görüşmesine katılmamıştır. Geçerli , yasal mazereti bulunması veusulüne uygun davetiye tebliği yapılmadığı için arabuluculuk görüşmelerine katılmamıştır. Yoksabilerek ve isteyerek görüşmelerekatılmamış değildir.
Arabuluculuk toplantısına katılmamanın sonuçları, arabulucunun çağrı usulüne uymasına bağlıdır. Arabulucu, tarafları toplantıya davet ederken, Kanunda belirtilen usullere uymak zorundadır. Kanuna göre, arabulucu, tarafları toplantıya davet ederken, aşağıdaki hususları içeren bir davet yazısı göndermek zorundadır:
-Uyuşmazlığın konusu
-Toplantının yeri ve tarihi
-Toplantıya katılmamanın sonuçları
Arabulucu, davet yazısını, tarafların bilinen adreslerine, taahhütlü olarak göndermek zorundadır. Tarafların adresleri bilinmiyorsa, davet yazısı, ilan yoluyla tebliğ edilebilir. Arabulucu, davet yazısında belirtilen usullere uymazsa, toplantıya katılmayan taraf, geçerli bir mazeret göstermemiş olsa dahi, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Arabulucu usulüne uygun şekilde ve davalının anlayacağı ve katılmadığı takdirde sonuçları hakkında bilgilendirme yapmamış usulüne uygun bir davetiye tebliği yapılmamıştır. Ayrıca müvekkil hataya düşerek arabulucu değilde karşı tarafın avukatları tarafından arandığını düşünerek ve toplantı zamanında şehir dışında olması hasta babası ile ilgilenmesi mazeretinedeniyle katılamamıştır. Bu hususların dikkate alınmasını gerekirse tanığımızın dinlenmesini talep ediyoruz.
Yargıtay, arabuluculuk toplantısına katılmamanın sonuçlarına ilişkin olarak birtakım kararlar vermiştir. Yargıtay’ın bir kararında, arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi için, toplantıya katılmayan tarafın geçerli bir mazeret göstermemesi gerektiği belirtilmiştir. Kararda, toplantıya katılmayan tarafın, mazeretinin haklı veya haksız olmasının bir önemi olmadığı, mazeretin gerçekten haklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle davalı müvekkilin usulüne uygun davetiye tebliği yapılmaması, haklı ve geçerli nedenlerle arabuluculuk toplantısına katılamadığı dolaysıyla yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı bu nedenle davanın reddi halinde yargılama giderlerinin davacılardan tahsilini talep ediyoruz.
Tüm açıkladığımız nedenler ve delillerimizin de toplanarak davanın reddini talep ediyoruz.
HUKUKİ NEDENLER : Türk Medeni Kanunu,Borçlar Kanunu , Tapu Kanunu,HMK ve sair ilgili mevzuat
HUKUKİ DELİLLER : Karşı tarafın sunduğu delilere karşı delil ibraz etme hakkımız saklı kalmak üzere, …………. Cumhuriyet Başsavcılığının …… sayılı soruşturma dosyası, keşif, bilirkişi incelemesi, bildireceğimiz tanık beyanları, yemin, vesair deliller.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle,
Açılan Davanın Reddine, Yargılama gideri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ederim.
DAVALI VEKİLİ
AV. MELEK ACU
EKLER:
1-Tapu Kayıtları,
2-Suç Duyurusu Dilekçesi,
3-işyeri terk belgesi,
4- Kendi ev kirasını ödediğine ilişkin dekontlar