Ticari Reklam Ve Haksız Ticari Uygulamalar Kapsamında Aldatıcı Reklamlara Karşı Tüketicilerin Korunması Ve Tüketici Kanunu Kapsamında Kalan Uyuşmazlıklar

Öz

Kapital piyasada zayıf konumda olan tüketicinin tüketme görevini icra ederek kapital piyasaya olan hizmetini sürdürmeye devam edebilmesi için zamanla kanuni düzenlemeler ile korunması gerekli hale gelmiştir. Yirminci yüzyılda kapitalin kalbi Amerika Birleşik Devletleri’nde filizlenen tüketicinin korunması hareketi, Avrupa Topluluğunun da bu alanda çalışmalar yapmaya başlamasına ortam hazırlamıştır. Tüketicinin korunması hareketinde yaşanan bu gelişmeler, Batılı ülkeleri de bu alanda kanuni düzenleme yapmaya mecbur bırakmıştır. Kanuni düzenlemeler yapılmış olsa da gelişen ve değişen dünyada ortaya çıkan reklam sektörü, tüketicinin zayıflığını fırsat bilerek aldatıcı reklamlar ve haksız ticari uygulamalarla tüketiciyi suistimal etmeye başlamıştır. Çalışmamızda tüketiciye yönelik yapılan aldatıcı reklamlar ve haksız ticari uygulamalar ele alınmış olmakla birlikte tüketicinin başvurabileceği kanuni hak arama yolları da irdelenmiştir. Sonuç itibariyle günümüz dünyasında reklam piyasasını kontrol etmek neredeyse imkânsız bir hal almış olsa da kanuni düzenlemelerde öngörülmüş aldatıcı reklam ve haksız ticari uygulamaların cezalarını daha caydırıcı hale getirmek kanun koyucunun elindedir.

Anahtar Kelimeler: Tüketici, Tüketicinin Korunması Hareketi, Reklam, Aldatıcı Reklam, Haksız Ticari Uygulamalar.

GİRİŞ

Sanayi Devriminin etkisiyle yaşanan gelişmeler sonucunda büyük ve kapsamlı üretimler yapılmaya başlanmıştır. Yaşanan bu gelişim, beraberinde tüketicilerin korunmasını gerektirmiştir. Zira Sanayi Devrimi ile gelişip dönüşen kapitalist piyasayı bir dişli çarka benzetecek olursak, çarkın devinimi ancak çarkın dişlerini meydana getiren tüketicilerin sisteme hizmet etmeyi sürdürmesi ile mümkündür. Bu durum, gerekli kanuni düzenlemelerin yapılmasına zemin hazırlamakla birlikte tüketicilerin korunması hukukunun ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde tohumları atılan tüketicinin korunması hareketi, 1972’de Avrupa Topluluğu’nun da bu alanda çalışmalar yapmasına ön ayak olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde tohumları atılmış hareket, Almanya’da konuya ilişkin ihtiyaca göre kanunlaştırma hareketi yapılmasına ve İsviçre’de bu kanunlaştırmanın federal düzeyde gerçekleştirilmesine zemin hazırlamıştır. Bu kanunlaştırma hareketinin etkisiyle ülkemizde de 23.02.1995 tarih ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun, o günün ihtiyaçlarını ve bünyesindeki bazı eksiklikleri giderecek şekilde hazırlanmıştır. Zamanla yetersiz hale gelen 4077 sayılı kanun ilga edilmiş ve 07.11.2013 tarihinde halihazırda kullanıyor olduğumuz 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun yürürlüğe girmiştir.

§1. TÜKETİCİ KAVRAMI

Türk Dil Kurumu tüketiciyi; Mal ve hizmetlerden yararlanan, satın alıp kullanan ve tüketen kimse olarak tanımlamıştır. Hukuki terminolojide ise tüketici, dar anlamda tüketici ve geniş anlamda tüketici olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bu ikili ayrımın sebebi, işlevsel ve kişisel ölçütlerdir. Dar ve hukuki anlamda tüketici, ticari veya mesleki faaliyeti dışında ya da şahsi ihtiyacı için sözleşme yapan gerçek veya tüzel kişidir. (Aydoğdu M. , 2013, s. 59) Nitekim Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun uyarınca ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiye tüketici denir. Bu tanımdan hareketle kanunda belirtilmiş tanımın dar ve hukuki anlamda tüketici tanımı olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Geniş anlamda tüketici kavramı ise Tüketicinin Korunması Hakkındaki kanunun üçüncü maddesine dahil olmamakla birlikte reklamın muhatabı olan tüketicileri ifade etmektedir. Dolayısıyla aldatıcı reklamlara karşı mücadelede geniş anlamda tüketicilerin de korunması gerekir. (Özdemir, 2004, s. 65) Netice itibariyle Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunda belirtilmiş dar ve hukuki anlamdaki tüketiciyi; elde ettiği mal veya hizmeti yeniden piyasaya sürmeyen, malı satın alırken ya da hizmeti temin ederken ticari gaye gütmeyen ve tamamıyla hususi amaç güden kişi olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.

§2. REKLAM KAVRAMI

Türk Dil Kurumuna göre reklam; Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yoldur. Hukuki anlamda reklam ise; Belli bir mala veya işletmeye karşı talep yaratmak üzere yapılan her türlü beyandır. (Bozbel, 2006, s. 56) Reklamın temelinin takas yoluyla alışverişin yapılan döneme kadar uzandığı düşünülmektedir. Tarihçiler; Eski Mısır’da kaçan bir esiri bulup getirene mükafat vadeden bir papirüs, esirlerin fiyat ve özelliklerinin kazınmış olduğu duvarlar, Roma ve Yunan şehirlerinde meydan ve köşe başlarındaki taşlar üzerine kazınmış yazı ve harfleri dünya tarihindeki reklamın ilk örnekleri olarak değerlendirmektedir. Günümüz dünyasında ise reklam, üretici ve tüketici arasında bir köprü işlevi görmekle birlikte özellikle üretilen mal ve hizmetlerin geniş tüketici çevresine tanıtılmasını ve sürümünün artırılmasını sağlamaktadır. Altını çizmekte fayda görülmektedir ki, her ne kadar günümüzdeki reklamların esas amacı tüketiciyi aydınlatmak yerine sürümlerini arttırmak ve yanlış tercihlere sebebiyet vermek olsa da reklamın asıl varoluş amacı tüketicinin doğru ve serbest bir seçim yapmasını sağlamaktır. Reklamın temel amacını üçe ayırmak mümkündür: Tüketicinin bilgi sahibi olmasını sağlamak, rekabeti canlandırmak ve medya kuruluşlarının mali kaynaklarını oluşturmak. (İnal, 2009, s. 88)

I.  Reklamın Hukuki Niteliği

Reklamın hukuki niteliğinin tespiti, aldatıcı reklamlar hususunda haksız rekabet dışındaki hükümlerin uygulanabilirliği açısından önem arz etmektedir. Reklamı yapan ile söz konusu mal veya hizmetle ilgilenen kişi arasında bir hukuki ilişkinin doğması, bir sözleşmenin yapılması sağlanır. Bu sebeple bir sözleşme öncesi işlem niteliğini taşıyan reklamın, Türk Borçlar Kanunu uyarınca öneri veya öneriye davet olarak değerlendirilebileceği düşünmek isabetli olacaktır. Bazı durumlarda reklam, ilan yoluyla ödül sözü verme veya piyango olarak da değerlendirilebilmektedir. Reklamın hukuki niteliğinin ne olduğuna dair Türk Hukukunda herhangi bir düzenleme olmadığından doktrinde her bir reklamın niteliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği görüşü kabul görmektedir. İlaveten yapılacak olan bu değerlendirmeden net bir sonuç alınamadığı takdirde güven teorisi uyarınca tarafların iradeleri yorumlanarak nihai sonuca varılacaktır.

II. Reklamın Öneri Olarak Değerlendirilmesi

Türk Borçlar Kanunun birinci maddesi uyarınca; Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Bir irade beyanının öneri olarak kabul edilebilmesi için, sözleşmenin bütün esaslı unsurlarının söz konusu irade beyanı ile belirtilmiş olması gerekmektedir. İlaveten, yine Türk Borçlar Kanunu madde sekiz uyarınca; Öneren, önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı olduğunu açıkça belirtirse veya işin özelliğinden ya da durumun gereğinden bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa, önerisi kendisini bağlamamaktadır. Reklam yapanın amacı mal veya hizmetin alınması için bir sözleşme kurulmasını sağlamaya yönelik sözleşme yapma çağrısı olduğundan reklam, hukuksal açıdan tek taraflı bir irade açıklamasıdır. Reklam verenin tüketici ile iletişime geçme arzusu göz önüne alındığında, önce yapılan irade beyanı olması sebebiyle reklam, şayet sözleşmenin unsurlarını barındırıyor ve reklam verenin sözleşme ile bağlanma niyetini ortaya koyuyor ise öneri olarak değerlendirilebilmektedir. Örnek olarak internet üzerinden satış yapan bir firma; ürününün fiyatı, stok durumu gibi bilgileri belirtmişse ve tüketicinin tek yapması gereken sipariş vermekse, bu durumda siparişin verilmesi kabul beyanı, reklam ise öneri niteliğindedir. Reklamın öneri olarak değerlendirilmesinin diğer bir dayanağı da Türk Borçlar Kanunu madde sekizin ikinci fıkrasındaki hükümdür. Hükme göre; fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılmaktadır. Bu maddeden hareketle önerinin belirli bir kişiye yapılma zorunluluğu olmadığı sonucuna varmaktayız.

III. Reklamın Öneriye Davet Olarak Değerlendirilmesi

Sözleşme yapmaya yönelik irade beyanı, önerinin unsurlarını kapsamıyor veya öneride bulunan önerisi ile bağlı bulunmak istemiyorsa, söz konusu beyan öneri değil öneriye davet niteliğindedir. Öneriye davet, karşı tarafa yapılan öneride bulunma veya görüşme çağrısıdır. Bu çağrı, çağdaş dünyada çoğunlukla reklam olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüşme çağrısı, tüketicinin kabulü anında sözleşmenin kurulması sonucunu doğurmadığından bu tip durumlarda reklamın öneri değil öneriye davet olarak değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmek isabetli olacaktır. Bu şekilde reklamın hitap ettiği kitle, sözleşme yapmak için görüşmeye davet edilmektedir.

IV. Reklamın İlan Yoluyla Ödül Sözü Verme veya Piyango Olarak Değerlendirilmesi

Reklam, öneri ya da öneriye davet şeklinde olabileceği gibim ilan yoluyla ödül sözü verme ya da piyango şeklinde de olabilir. Türk Borçlar Kanunu madde dokuz uyarınca: Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse, sözünü yerine getirmekle yükümlüdür. Gazetelerin “50 kupona tabak-çanak seti” vs. vaat etmek suretiyle gerçekleştirdikleri promosyonlarda, reklamlar ilan yoluyla ödül sözü verme niteliğindedir. (Eren, 2002, s. 429) 818 Sayılı Eski Türk Borçlar Kanunun 506. maddesinde düzenlenmiş piyango, Yeni Türk Borçlar Kanunu’nda ayrı bir madde olarak düzenlenmemiştir.

V. Culpa in Contrahendo’nun Reklamlara Uygulanması

Türk Borçlar Kanunun birinci maddesi uyarınca; Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Bu birbirine uygun irade açıklaması, tarafların sözleşmeyi kurmadan önce birbiriyle görüşmeleri ve anlaşmalarını gerektirmektedir. Bu görüşmelerin uzunluğu veya kısalığı sözleşmenin mahiyetine, hal ve şartlara göre değişiklik arz edebilir. (Arıkan, 2009, s. 69) Sözleşme kurmak amacıyla görüşmeye başlayan taraflar arasında Türk Medeni Kanun’un ikinci maddesinde düzenlenmiş dürüstlük kuralından kaynaklanan bir güven ilişkisi doğar. Bu güven ilişkisi beraberinde iki tarafın da uyması gereken yükümlülükleri meydana getirir. Taraflar bu yükümlülüklere kusurlu bir şekilde aykırı davranırlar ve aralarındaki güven ilişkisini ihmal ederlerse bundan doğan zararlardan sorumlu olurlar. (Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Altop;, 1993) Culpa in Contrahendo’nun temeli dürüstlük kuralına dayanır. (Atamer, 1996) Reklamlar açısından Culpa in Contrahendo’nun uygulanması, reklamla birlikte sözleşmenin görüşme aşamasının başlamasıyla meydana gelir. Reklamın yayınlanmasıyla birlikte taraflar arasında kurulan hukuki ilişki, dürüstlük kuralına uygun bir şekilde sürdürülmelidir. Müzakere safhasında dürüst davranma yükümlülüğü, akdin yapılması veya şartlarının tespiti hususundaki kararlara etki edebilecek hususlarda aldatıcı davranışta bulunmamayı, gerekli bilgileri karşı tarafa vermeyi, karşı tarafın hataya düştüğünü fark etme halinde onu ikaz etmeyi, onun kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermeyi ve koruma yükümlülüklerini yerine getirmeyi gerektirir. (Ulusan, 1982, s. 287) Taraflar, birbirlerine karşı olan özen yükümlülüklerini yerine getirmezlerse karşı tarafın bundan dolayı uğrayacağı zararı tazmin etmeye mecbur hale geleceklerdir.

§3. TİCARİ REKLAMLAR vE TİCARİ REKLAMLARDA UYULMASI GEREKEN ESASLAR

6502 sayılı Tüketici Hakları Korunması Kanunun 61/2. Maddesi uyarınca; Ticari reklamların Reklam Kurulunca belirlenen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, doğru ve dürüst olmaları esastır. Madde ile reklamlarda uyulması gereken genel esaslar belirtilmiş olmakla birlikte reklamların Reklam Kurulunca belirlenen ilkelere uygun olması gerektiği de özellikle belirtilmiştir. Yapılan bu düzenlemenin sebebi; Reklam Kurulu tarafından tespit edilen ilkelere aykırılık halinde para cezası ve yaptırım uygulamaları hakkında tartışmalara son vermek ve uygulamayı yasallaştırmaktır.

VI. Reklam Sonucu Kişilik Haklarını Zedelenmesi

Kişilik hakkı; kişinin hayatı, sağlığı, beden bütünlüğü, özgürlükleri, namus, şeref, onuru, adı, resmi ve görüntüsü, özel hayatı, sırları, bilimsel ve mesleki kimliği gibi kişiliğine bağlı değerlerin ve varlıkların tümü üzerindeki hak ile bu değerlerin korunmasına ilişkin yetkileri ifade etmektedir. Kişilik hakkı, hak sahibi tarafından hakkı ihlal etmesi söz konusu olan herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır. Türk Medeni Kanunu madde 24/2 uyarınca; Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır. Kişinin onur ve saygınlığını toplum içinde ortadan kaldıran veya zedeleyen reklamlar dahil olmak üzere tüm saldırılar kişilik hakkına saldırı olarak kabul edilmelidir. Yapılan reklam sebebiyle bizzat kendi hakkına tecavüz edilen kişi; bu reklamları durdurabilir, yayımlanmamışsa yayımlanmasını önleyebilir ve uğradığı bir zarar söz konusu ise tazminini talep edebilir.

VII. Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği

Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği madde beş uyarınca; Reklamlar, insan onuru ve kişilik haklarını zedeleyici biçimde yapılamaz. Önceden izin alınmadan, hiç kimsenin özel ya da sosyal yaşamına dair ifade veya görüntüler içeremez, reklamlarda o kişiye atıfta bulunulamaz, kişinin özel mülkü, ilgili ürüne ya da organizasyona verilmiş kişisel onay etkisi oluşturacak şekilde görüntülenemez veya belirtilemez. Reklam yapma hakkının temeli rekabet ve sözleşme özgürlüğüne dayanmaktadır. Ancak bu hak sınırsız değildir; sınırlarını Türk Medeni Kanunu madde ikide düzenlenmiş dürüstlük kuralı çizer. Dürüstlük kuralı kişiden kişiye değişmez. Ancak iki ayrı yönden bu hakkın sınırlarını teşkil edebilir. Bunlar: Rakipler karşısında doğruluk ve dürüstlük ve tüketici karşısında doğruluk ve dürüstlüktür.

§4. ALDATICI REKLAMLAR

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 61/3 maddesi ile aldatıcı reklamlar açıkça yasaklanmış ancak bu hususa dair bir tanım getirilmemiştir. Avrupa Birliği Direktifinin ikinci maddesinde aldatıcı reklamlar tanımlanmıştır. Tanıma göre aldatıcı reklam; Hitap ettiği ya da ulaştığı kimseleri sunuluş biçimiyle ya da başka şekilde yanıltan ya da yanıltabilecek nitelikte olan ve aldatıcı niteliği nedeniyle söz konusu kimselerin fiillerini etkileyebilecek olan yahut rakip firmalara zarar veren veya verebilecek olan herhangi bir reklamdır. Reklamda uyulması gereken kurallar açısından, onun aşırı gerçek ve tarafsız bilgilerden oluşmasını temin etmek lüzumsuz olup, bu durum reklamın özüne ve fonksiyonuna aykırıdır. Ama ne zaman ki bir reklam yöneldiği hedef kitleyi aldatmak amacına yönelik olarak yapılıyorsa artık o noktadan itibaren meşru olmamalıdır. (Edipoğlu, 2001, s. 48) Bu değerlendirmeler ışığında aldatıcı reklamın üç unsuru olduğu savunulabilir: Reklamın yanlış veya yanıltıcı olması ya da eksik bilgi içermesi, reklamın hitap ettiği kitlede orta seviyedeki tüketiciyi aldatması veya aldatma ihtimalinin bulunması ve aldatıcılığın önemli olması.

vIII. Aldatıcı Reklam Örneği

Aldatıcı reklamları ve bu reklamlar sonucu nasıl yaptırımlarla karşılaşıldığını somutlaştırmak adına 11.10.2016 tarihli Resmi Karar’a değinmekte yarar görülmektedir. Karar uyarınca:‘’ Firmaya ait işyerinin faaliyetine devam ettiği halde, faaliyetine son vermiş izlenimi uyandırmak amacıyla camlarının gazete kağıtları ile kapatıldığı ve “KAPATIYORUZ…OLAY OLAY…YETİŞEN ALIYOR” şeklinde ifadelerin yer aldığı el broşürlerinin işyeri camlarına asıldığı ve bu sayede yaratılan algı ile tüketicilerin mağazanıza yönlendirilerek diğer benzer firmalar açısından haksız rekabet yaratıldığı tespit edilmiş olup; diğer hususlar da göz önüne alınarak, reklam veren hakkında, 6502 sayılı Kanun uyarınca, anılan reklamları durdurma cezası verilmesine karar verilmiştir. (253 Sayılı Toplantı Kararı, 2016) Bu gibi diğer aldatıcı reklamlara ilişkin de olaydakine benzer şekilde kararlar verilmiştir. Aldatıcı reklamlara ilişkin verilen cezaların idari para cezası ya da anılan reklamı durdurma cezası ile kalması, aldatıcı reklam hazırlayan kurum ve kuruluşlar açısından caydırıcılık taşımamaktadır. Konuya ilişkin daha ağır yaptırımların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir.

§5. TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDAKİ KANUN UYARINCA TÜKETİCİNİN HAK ARAMA YOLLARI

Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun uyarınca, tüketicilerin haklarını arayabilmeleri için kanunda belli yollar öngörülmüştür. Bu yolların ilki ve en çok tercih edileni reklam kuruluna şikayettir. Reklam Kurulu, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 63. maddesi uyarınca: “Ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemek, haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapmak ve bu hususlar çerçevesinde gerektiğince inceleme ve denetim yapmakla görevli on dokuz üyeden oluşan bir kurul” olarak tanımlanmıştır. Reklam kuruluna şikâyet yolunun tüketiciler tarafından fazla tercih edilmesinin sebebi, tüketicilerin bu yolla zararlarını tazmin etmeleri mümkün olmasa da hızlı bir şekilde aldatıcı nitelikteki reklamların daha büyük zararlara yol açmasının ve daha fazla kişinin zarara uğramasının engellenebilmesidir.

Tüketicilerin haklarını arayabilmeleri adına başvurabilecekleri ikinci yol, Türk Borçlar Kanunundaki hükümler uyarınca ayıp hükümleridir. Ayıplı mal, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun sekizinci maddesinde düzenlenmiştir. Hüküm uyarınca; Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. Ayıp, satılan malda ortaya çıkan ve tüketicinin maldan tümüyle veya gerektiği gibi yararlanmasını engelleyen bir eksikliktir. (Aral, 2001) Reklamlarda, mal veya hizmetin belirli özelliklere sahip olduğu veya olmadığı belirtildiğinde, reklamı yapılan mal veya hizmetle ilgili bir vasıf vaadi söz konusu olur ve bu vasıflarda eksiklik olduğunda mal veya hizmetin ayıplı olması durumundan bahsedilir. Ayıp; tüketicinin satın aldığı mal veya hizmetten tümüyle veya gerektiği gibi faydalanmasını engelleyen her türlü eksikliktir. Şu hâlde ayıptan sorumluluk; zikir ve vaat olunan vasıfların bulunmaması veya satılanın zorunlu vasıflarının olmaması sebebiyle gerçekleşir. Ayıp hükümlerine giderek hak aramanın en büyük zorluğu, tüketici tarafından öne sürülen ayıbın kanıtlanmasının gerekmesidir. Elbette, malın ayıplı olduğu konusunda haklı olup bunu gerekli deliller ile ispat eden tüketici için bu durum bir zorunluluk olmayacaktır. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun dokuzuncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca: Reklam veren, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin sözleşmesinin kurulduğu tarihte düzeltilmiş olduğunu veya sözleşmesinin kurulması kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içermediğini ispatlamadıkça, reklam beyanlarıyla bağlı olacak ve ayıplı mal veya hizmet dolayısıyla sorumluluğuna gidilebilecektir.

Kaynakça

253 Sayılı Toplantı Kararı, 2016/197 (10 11, 2016).

Aral, F. (2001). Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri). Ankara: Yetkin Hukuk Yayınları.

Arıkan, M. (2009). CULPA IN CONTRAHENDO SORUMLULUĞU. Selçuk

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 17(1).

Atamer, Y. (1996). Üçüncü Kişinin Uğradığı Zararın Sözleşmesel Sorumluluk. s. s.99-132.

Aydoğdu, M. (2013). 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Getirdiği Yeniliklere Genel Bakış, Sözleşmeye Aykırılık, Ayıplı İfa Kavramlarına Getirdiği Farklı Yaklaşım ve Bu Konudaki Önerilerimiz. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15(2), s. s.1-62. 2014 tarihinde alındı

Bozbel, S. (2006). Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda Karşılaştırmalı Reklam Hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Edipoğlu, A. (2001). Tüketicinin Korunması Açısından Aldatıcı Reklamlar.

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Eren, F. (2002). Borçlar Hukuku Genel Hükümler. İstanbul: Yetkin Hukuk Yayınları.

İnal, E. (2009). Türk Hukuku’nda Aldatıcı ve Örtülü Reklamlar. İstanbul: On İki Levha Yayıncılık.

Özdemir, H. (2004). Aldatıcı Reklamlara Karşı Tüketicinin Korunması. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 53(3), s. s.61-90.

Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Altop;. (1993). Borçlar Hukuku Genel Hükümler. İstanbul.

Ulusan, İ. (1982). Culpa in Contrahendo Üstüne, Prof. Ümit Doğanay’ın Anısına Armağan.

Katı, Z. (2017). Aldatıcı Reklamlara Karşı Tüketicilerin Korunması. İstanbul.

Ceren Düven

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir